Ekoloji ve Kadın

Kadınlar, özelde ailede genelde ise toplumda doğal kaynakları kullanma konusunda çok kritik bir rol oynarlar. Ayrıca var olan çevresel çarpıklıktan fazlasıyla etkilenirler.
Mirasla ilgili düzenlemeler ve gelenek görenekler çoğu zaman kadınların toprağa sahip olmalarını, kredi veya sigorta temin etmelerini engellese bile, dünyadaki çoğu toplulukta kadınlar suyu, doğal kaynakları, yiyecekleri, ormanları ve tarımsal alanları yönetir. Hatta gelişmekte olan ülkelerde kadınlar gıdanın yüzde 60 ila 80’ini üreterek aslında kaynağın asıl sahibi olduklarını kanıtlar.

Ekofeminizm
Gerçek şu ki, konu doğal kaynakları koruma ve çevreye zarara geldiğinde cinsiyet gerçekten önemli bir rol oynar. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na göre tüm dünyada çevre koşulları, mevcut eşitsizliklerin bir sonucu olarak kadınların ve erkeklerin yaşamlarını farklı şekillerde etkilemekle beraber, küresel ısınma ve çevresel sorunların kadınların üzerinde daha büyük etkileri bulunmaktadır. Konu çevre sorunları, küresel ısınma ve doğayı çarpık bir şekilde kullanmaya gelince kadınları ön planda tutan ekofeminizm kavramı karşımıza çıkar.

Ekofeminizm kavramı,1974’te Françoise d’Eaubonne tarafından kadınların dünyayı kurtarmak için önderlik edeceği ekolojik devrimin adı olarak ortaya çıkmıştır. Professor Mary Mellor’a göre eko-feminizm, doğanın sömürülmesi ve istismarı ile kadınların bastırılması ve ikinci planda tutulması arasında bağlantı gören bir harekettir. Bu yüzden ekolojinin özgürleşmesi ile kadının özgürleşmesi çok büyük bir paralellik gösterir.
Kadınların Tarımdaki Rolü
Önceden de belirtildiği gibi çoğu toplumda kadınların toprak sahibi olması önünde büyük engeller bulunuyor. Ayrıca tarımda erkek ve kadınlar arasındaki eşitsizlik yüzünden kadınların üretkenlikleri engellemekte, tarım sektörüne ve daha geniş ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine ulaşmalarına katkılarını azaltmaktadır. Bu yüzden tarımdaki cinsiyet farkının kapatılması, tarımsal verimliliği artırmakla beraber, yoksulluğu ve açlığı azaltıp ekonomik büyümeyi teşvik ederek toplum için önemli kazanımlar sağlayacaktır.

Çoğu engele rağmen ortalama olarak, kadınlar gelişmekte olan ülkelerdeki tarımsal işgücünün % 43’ünü oluşturuyor; bu oran Latin Amerika’da % 20’de iken Doğu Asya ve Sahra altı Afrika ülkelerinde % 50’ye kadar çıkabiliyor. Yani anlaşılan o ki eğer kadınlar erkeklerle aynı şartlara sahip olabilseler, tarımdaki verimi % 20-30 oranında artırabilirler. Öte yandan, özellikle afrika ülkeleri başta olmak üzere birçok tarım toplumunda kadınlar, tarımdaki mahsûl çeşitliliği ilgili bilginin temel sorumlularıdır örneğin, Sahra altı Afrika’nın bazı bölgelerinde, kadınlar 120’ye kadar farklı bitki çeşidini yetiştirebilen birer tarım muhafızıdır. Ayrıca Unesco tarafından yayımlanan rapora göre, tarımdaki cinsiyet açığını kapatmak, afrika ülkeleri başta olmak üzere, Malavi’de 238.000, Uganda’da 119.000 ve Tanzanya’da her yıl 80.000 kadar insanı yoksulluktan kurtarabilir. Bu da gösteriyor ki tarıma ve doğaya kadın elinin değmesi sadece dünyadaki doğal kaynakların sürdürülebilirliği için değil, aynı zamanda çoğu ülkede insanları fakirlikten kurtarıp hayatlarını kurtaracak düzeyde olması açısından oldukça önem teşkil etmektedir.
Kaynaklar
https://www.nature.com/natecolevol/articles?year=2018
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ekofeminizm
https://www.globalagriculture.org/report-topics/women-in-agriculture.html
Kapak Görseli ve Figure 2 : Kaynak: https://medium.com/@Shirleykzheng/the-obvious-goal-of-ecofeminism-harmony-fef40d8a351c
Figure 3:
https://www.turktob.org.tr/en/tarimda-genc-girisimci-kadinlar-gucleniyor-programi-sertifika-toreni-duzenlendi/24360